30 Aralık 2011 Cuma

2011 OÇ: Seni Kalbime Gömdüm


  • 2011, Yılmaz Özdil'in 1 Ocak 2011 tarihli efsanevi köşe yazısı ile resmen başladı. Yazı adeta 2011'in ne kadar mükemmel geçeceğinin habercisiydi.

  • 2010 yılı boyunca tüm tartışma, evlenme, kayıp arama - bulma - kavuşturma programlarında 70 milyon olarak lanse edilen Türkiye nüfusu 2011'de 75 milyona çıktı. Birkaç programda 80 milyon iddiaları yapılsa da gerçeklik kazanamadı. 

  • 2 Ocak 2011'de yılın ilk sansürünü Vimeo yedi. Halk yine DNS'e abandı.

  • Sansür 2011'in olmazsa olmazıydı. Geçmiş yıllarda Türk Halkı'nın %93.2'si internet sansürünü Youtube sayesinde öğrenip çatır çatır DNS değiştirir olmuştu. 2011'in öğretisi ise Filtre oldu. İnternet filtrelenecek ve güvenli hale gelecekti. Filtre tarihi için 22 Ağustos 2011 tarihi belirlense de internet kullanıcılarının yurdun dört bir yanında dellenmesi sonucu filtre sistemi 22 Kasım 2011'de kullanıcıya ayrı, internete ayrı geçti. Hissettik.


  • 2011'de "Okuduğumuzu anladık mı?" kısmının en popüler kelimesi sehven olurken en az 15 Mayıs 2011 Sansüre Karşı Yürüyüş organizayonu kadar "devasa" olan bir diğer olay ise YGS 2011 şifreli cevap anahtarı oldu. Şifreli cevap anahtarı iddiasından sonra Türkiye 1 gecede modu medyanı çözdü. YGS öncesi mod-medyan olayını çözenler malı götürürken çözemeyenler ise ağzı açık bakındı.. Vay babam..

  • İnternet kullanıcısı sene içerisinde birçok kez sınandı. Bu sınanmaların ilki ve kanımca en ilgi çekeni Facebook'ta oluşturulan "Akp'ye İçiyoruz" etkinliğiydi. İktidar destekçisi sayfa sahibi epic bir trolling'e imza atıp +100 bin kişiyi topladığı etkinlik sayfasının adını "Seçimlerde Ak Parti'ye oy atmaya gidicem diyenler" olarak değiştirdi. Sonrasında olaylar gelişti..

  • 28 Şubat 2011'de ahanda yazdığım bu alan yasaklandı. Blogspot erişime engellendi. Devletin bana verdiğim bu doğumgünü hediyesini bu yazıda ayrıca belirtmek istedim.

  • 3 ayda 1 benzine zam geldi. "Arabası olmayanlara noluyosa yea benzin zammı hakkında ne konuşup duruyolar" diyenlerin %67,3'ünün iq'su tek basamaklı çıktı. İnternet sansürü ise benzin zamlarına paralel gibi bir şeydi. Siteler kapandı, açıldı.. Halk yine DNS'i çaktı. "DNS varken ne sansürü yae ben her yere girerim" diyenler yüzünden dakikada 4 peri öldü. Sonra yine benzine zam geldi. Sonra  da otobüs biletlerine zam geldi. "Arabası olmayanlara noluyosa yea benzin zammı hakkında ne konuşup duruyolar" diyenler benzine gelen zam sonrası neden otobüse / dolmuşa zam geldiğine anlam veremedi. 

  • Defne Joy Foster öldü. "Ölsem de kurtulsam" diyenler ölünce nasıl kurtulunamadığını gördü. Diriye saygı olmayan memleketimde ölüye saygı zaten yoktu. 

  •  Leopard 1 tanklarını geliştirme çalışmasında araştırma başmühendisi Necmettin Erbakan da 2011'de hayatını kaybedenler arasında yer aldı. Kendisinin siyasetine benim yaşım yetmiyor. Hal böyle olunca yıllar önce "kimdir nedir bu insan" derken okuduğum  "Leopard 1 tanklarını geliştirme çalışmasında araştırma başmühendisi" tanımını hiç unutmadım, buraya da yazayım istedim. Bu da böyle bir anımdı.

  • Apple Computer'in kurucu ortağı, ölümünden 5 hafta öncesine kadar yönetim kurulu başkanı (CEO) ve genel müdürü olan Steve Jobs, 5 Ekim 2011'de öldü. Ölümü sonrası "Stay hungry, stay foolish" olarak da bilinen o meşhur konuşması internet kullanıcılarının %36,7'si tarafından paylaşıldı. Steve Jobs'ı bilmeyenler de böylelikle onu öğrenmiş oldu. Kanımca ölümünü trajikleştiren şey, ölüm haberinin çoğu insan tarafından yaratıcısı olduğu cihazlar aracılığıyla öğrenilmesiydi. Hayat garip.

  • 2011'in kayıplarından bir diğeri Amy Winehouse oldu. O öldü, bütün dünya salyalarını akıta akıta otopsi raporunu bekledi. Amy Winehouse'un kanınada uyuşturucu bulunamayınca salyalar silindi. Twitter'da ölümü sonrası Amy Winehouse'un takipçi sayısı arttıkça arttı. Facebook'tan anladığım kadarıyla arkadaşlarımın %36.8'i ağır Amy Winehouse hastasıydı. Ne diyelim, başımız sağ olsun.

  • Andy Whitfield, nam-ı diğer Spartacus de 2011'in toprağa gömdükleri arasında yer aldı. Dişilerin %87.4'ü 'Spartacus'ün ölümüne kahroldu.



  • YGS 2011 şifreli cevap anahtarı skandalı sonrasında skandalın 2. dalgası basına dağıtılan kitapçıkla sınavda kullanılan kitapçık arasında 3 günlük bir zaman kayması olmasıydı. ÖSYM sıvamıştı.

  • Türk Basınının İbrahim Tatlıses'in vurulması ile adeta  internetle sınandı. İbrahim Tatlıses'in yoğun bakıma alındığı odanın yanındaki odada yattığını iddia eden Alişan Alişan isimli Twitter kullanıcısı, yazdığı kolpa tweet'lerle Türk basınının haber kaynağı oldu. Ne kaynağı ne kişiyi doğrulamadan danalar gibi haber yapan Türk Basını internetten sınıfta kaldın heyhat. Not: Birçok sanatçının da inanıp takibe aldığı, soru sorduğu bu kullanıcıya tek inanmayan Fulden Uras olmuş, "yoğun bakım'ın yan odası diye bir şey olmaz, kandırma milleti" tarzı tweetler yazmıştı. Bunu da atlamak istemedim.

  • Erol Köse Twitter hesabı edindi. Gerisini biliyorsunuz.

  • Arka Sıradakiler, Ezel ve hatta Kavak Yelleri bitti. 



  • Futbolda şike, ligin içine limon suyu sıktı. Soruşturmalar - iddianameler birbirini kovalarken birçok klüp çalışanı - yöneticisi kodesi boyladı. 


  • Deprem bize de uğradı. 23 Ekim 2011'de Van, depremi yaşadı. Konu o kadar sakat ki, nereden tutulursa elde kalacak bir duruma geldi. Bunun üzerine kitap yazılır, tek maddede özet geçilmesi mümkün değil. Ne yardımlar ulaştı, ne ulaşanlar dağıtıldı. Binaların öldürmediği insanları oradaki keşmekeş öldürdü. Yine çok öldük. 


  • Van Depremi sonrası, çok kısa bir sürede (yanılmıyorsam 3 günde) organize olan rock sanatçıları, Van İçin Rock adı altında konser verdi. 500 bin lira toplanan konserde Van'a okul yaptırılacağı söylendi. 2011'in bize sunduğu sayılı güzellikten birisi buydu. Okulu da merakla beklemekteyiz.

  • Wall Street eylemleri de bir başka kitap konusu. Ekonomik eşitsizliğin negatif tarafında olan kişiler (ki bunların oranı %99) daha başka düzenlerin mümkün olduğu gerekçesiyle birleşti. Düşünün ki bu eylemciler pembe saçlı kız portreleri, topuklu ayakkabı, Paris manzaraları ve makaron fotoğrafları geçidi olan Tumblr'da dahi kendilerine yer buldular. Hem dünya, hem Tumblr için ibretlik bu zamanlara 2011 yılında hep beraber şahit olduk.


Not: Son maddedeki %99 hariç, diğer bütün nispi ifadeleri ben uydurdum. Ayrıca 2012 akıllı olsun.

9 Aralık 2011 Cuma

Hepimiz Kardeşiz, Hepimizin Soyadı Photography: "Instagram"


I

Oğluna kız bakan annelerin, gelin adaylarını Facebook hesaplarından araştırdığını kabul ettiysek, artık elimize yüksek kalitede fotoğraf çekebilen bir cihaz geçince çılgınca fotoğraf çektiğimizi de kabul etmenin zamanı geldi de geçiyor diyorum, bilmem sen ne diyorsun? 

"Eskiden fotoğraflar hep bastırılıyordu, çekilen silinmiyordu artık öyle değil hep dijital bıdı bıdı"ya hiç girmiyorum dikkat ettiysen. Ama rahatız yani. Çek çekebildiğin kadar. Zaten sonra da çağımızın mottosu devreye giriyor: "I gotta share, I gotta share, I gotta share!"

Bilmeyenler için ufak bir açıklama yapayım; Instagram App Store'dan ücretsiz edinilebilen, iPhone ve iPad gibisinden cihazlarda çılgınca kullanılan bir app (uygulama). Uzun zamandır "Yakında Android de destekleyecek bu uygulamayı" denilse de o yakın zamanın bir türlü gelemediğini de bildirmek isterim. Instagram uygulamasıyla fotoğraf çekilip ya da halihazırda daha önceden çekmiş olduğunuz fotoğraflardan kullanıp, app'te bulunan filtreler yardımıyla da fotoğrafın renk / ışık gibi şeysileriyle oynayıp, sonra da fotoğrafın son halini paylaşıyorsunuz. Twitter'daki gibi Followers / Following şeklinde takip mekanizması olan bu app'te çekilen fotoğrafları beğenip (like) yorum yazılabiliyor. Çok like alan fotoğraflar ise "Popular Page"de sergileniyor. Yani gayet basit, pek numarası olmayan bir app bu aslında.

Filtreleri denemek kolay, karar vermesi zor oluyor ama. "O mu daha yakıştı, azıcık karanlık mı olsa?" derken sanki dünyanın en önemli kararını veriyormuş gibi hissetiyorum bazen dşlskşdlgk. Bazı filtrelerin de hikayeleri var aslında. Fazlaca like alan, takipçisi çokça olan bazı Instagram kullanıcıların isimleri, kullanıcının kullandığı renk, ışık vs göz önünde bulundurularak hazırlanan bazı filtrelere verilmiş, çeşitli güncellemelerle tüm kullanıcılara sunulmuş, biz de kullanıyoruz işte. 

Gelelim kullanıcı profillerine. Kim ne yapıyor, ne diyor? Bu post'un fesat içeriği şimdi başlıyor sdfkşdsşlfk :)


 
II                                                  III                                                  IV
Ustalık Dönemi Eserlerim şdlfkaşldgkaşdkf

Yemek
Varsa Bebek, yoksa Kedi - Köpek
Karı - Kız
Göl - Deniz
"40 yıl düşünsem aklıma fotoğrafını çekmek gelmez" denilenler ve/veya Kendimiz

Ahanda üstte yazdıklarımı Instagram'da en çok paylaşılan şeysiler. 

Yemek fotoğrafları ve sahipleri: Bazıları çok hain. Gece 3'te uykun kaçar, "Bi Instagram'ı kurcalayayım" dersin, pat önünde bir kebap foroğrafı. "O ne lan?" derken arkasından küüüüüüüt künefe. Kaçan uyku bir daha geri gelir mi? Gelmez. Sen olsan sen de gelmezsin. Tabi bunun dışında cupcake, pasta, kurabiye aklına ne geliyorsa ve gelmiyorsa Instagram'da karşına çıkabilir. Gece yüklemeyin bari deyyuslar :/

Bebek ve/veya Kedi-Köpek Sahipleri ve Eserleri: Şimdi çocuğun olmuş, ne bileyim dünyanın en şeker bebeği sana göre seninkisi (maalesef sana göre hafız), çekersin tabi fotoğrafları, yüklersin. İyi bir şey aslında, abartmadıkça. Bazı anne-babalar bu işte çok başarılılar, bebekleri de pek tatlı. Özellikle sevgili anneciğim sizin bebelerin fotoğraflarına bakmayı çok seviyor şdslfksşdlkşl  Bazı bebeklerin hakkını da vermeden geçmek istemiyorum ama işte o bebeklerin anne ve babaları, fotoğraflarla beraber öyle bir bebeği nasıl yaptığınızın ayrıntılarını da paylaşırsanız hani var mı bilmediğimiz bir sır acaba.. şdlsfsdşfsşl
Bizim de olsun ya ne var? 
Yine bazı kedi-köpek sahiplerini tenzih ediyorum ama çoğu işi çok abartıyor. Kedilerini hiç görmediğim halde burun şeklini, pati büyüklüğünü cartunu curtunu ezberlediklerim var yahu yeter rahat bırakın hayvancağızları dşlfksdşlfkşl Malzeme ettiniz iyice, uğraşmayın masumlarla gelirsem götünüzü keserim.

Karı - Kız Fotoğrafı like ediciler: Bak dikkat edersen bu başlık farklı. İnsan kendi hesabından istediği fotoğrafını yayımlar, burada hemfikiriz di mi? Bir de "like" etme olayı var ki, takipçilerin tarafından -misal- "gizemtokay likes 4 photos" şeklinde görülmekte. Twitter'da "Bana retweet'ini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" olayı Instagram'da "Bana like ettiğin fotoğrafları söyle, sana kim olduğunu söyleyim"e dönüşüyor.  İtirazı olan? Evet, ben de öyle düşünmüştüm.
Takip ettiğim beyler hakkında şunu söylemeliyim ki sarışın kız caps'i 40 yılda bir like ediliyor. Genel olarak kumral kız capsleri revaçta. Kalça ve göğüsten çok ayak ve bacak caps'leri seviliyor. Ve bence beylerin çoğunun ayakkabı ve çorap zevki muhteşem. Tabi like ederken buna dikkat ediyorlar mı, rastgele mi oluyor bu iş, bilemiyorum ;)



V                                                   VI                                              VII
Şimdi reklamlar şdlfkaşldgkaşdkf

Ne diyorduk, karı-kız. Kalça ve göğüs çok az like ediliyor, ama vücudunun tümünü sergilemiş hanımların da fotoğraflarından like esirgenmiyor. Neyse ki yine ibret verici, diyet destekleyici çalışmalar oluyor bunlar :) 
Tabi ki topuklu ayakkabı her zaman kazanıyor. Ki bu fotoğrafları like edenler zincirine bazı bazı ben de katılıyorum. 
Hazır kış da geldi, çizmeler giyildi. Bu like edici güruha gün doğdu şdlfkaisdk. 

Son bir karşılaştırma ise piercing vs dövme. Dövme her zaman kazanıyor. Instagram kullanıcısı er kişi (en azından benim takip ettiklerim) dövme seviyorlar. Ha kendilerinde var mı, bilemiyorum ama dövmeli kızların dövmesine like, ehe evet, dövmedendir dövmeden ;) Piercing ise like edilen sarışın kız caps'i oranından bile düşük :/ 

Peki kadın kullanıcılar? Yine takip ettiklerim üzerinden atıp tutacağım. Çılgınlarca biscolata erkeği kıvamında erkek fotoğrafı bulup like eden pek az. Bu yüzden "Erkek fotoğrafı like ediciler" gibi bir başlık olmadı :(

Göl - Deniz hatta yüz bulsa bulduğu su birikintisini çekecek olanlar: Ki bu kullanıcı İstanbul'da yaşıyorsa haftada 1-2 kez Boğaz manzarası caps'leri feed'lerden düşmüyor ldşgksgk. Bence İstanbullu, akşam evine giderken şikayet ettiği köprü trafiği sonrası köprüyü fotoğraflayarak rahatlıyor. Valla bak, bi düşünün bunu. Velhasıl, su birikintisi seviciler iyi işler çıkarıyorlar. Eyyorlamam bu kadar.

"40 yıl düşünsem aklıma fotoğrafını çekmek gelmez" denilenler ve/veya Kendimiz: Şimdi aslında bu "40 yıl düşünsem aklıma gelmez"e örnekler vermek ister deli gönül ama, o da eksik kalsın dşlfksşdklg. Bazı kullanıcıların kafası bu konuda adeta bir makine   bkz: Her yerinden öpüyorum Rüştü
Bir de kullanıcı kendi fotoğrafını çekiyor işte. Arkadaşlarıyla olsun, solo olsun. "O kadar eğleniyoruz ki az sonra sıçabilirim" şeklinde fotoğraflara rastlamışlığım yok. O iş Facebook'ta kaldı, bence. 


Instagram kullanıcılarına ricalarımla post'u sonlandırmak istiyorum:

1 fotoğrafı 50 tane filtreyle 50 kez kullanıcının gözüne sokmayın. Mallık bu annem.
Kendi resminizi çekip koyuyorsunuz ne güzel de hayatım hep aynı açı hep aynı sağdan bakış. Antipatik bu annem. (Kızlar size diyom lan)
Eski fotoğraflarınızı silip yeniymiş gibi yüklüyor bazılarınız. 1 like için yapmayın etmeyin
Bi de biriniz bana Camera+'la Diptic hediye etsenize ya, kıyamıyorum 0.99 dolara :/ ühühü

Instagram yetkililerinden isteğim ise (eminim burayı okuyorlardır) gün içerisinde belirli bir sayıda fotoğraf yayımlayabilelim. Misal, 3'ten sonrası parayla olsun 0.99 dolar stayla. Böylece aylarca app'in yüzüne bakmayıp, sonra gelip arka arkaya 4094050345209 tane fotoğraf post edenlerin yularını tutmuş oluruz.



Sincerely, gizemtokay

19 Kasım 2011 Cumartesi

Ne Güzel Sürpriz Bu Böyle, Hoşgeldin: Christian Louboutin Spring / Summer 2012 Cruise

Christian Louboutin'in Fall / Winter 2011 modellerini eyyorlarken "Kahreden Koleksiyon" şeklinde başlık atmamın verdiği utancı tanımlamamın imkanı yok. Bir koleksiyonda her parça mükemmel olacak diye bir kural varmış gibi yazmışım da yazmışım. O zaman aylardan ağustos, ne bileyim havalar çok sıcak. Yapmışım bir eşeklik, hüzünç doluyum.

Christian Louboutin Spring / Summer 2012 Cruise'de kahreden parçalar tabî var, ama bu sefer sakinim. Efendi efendi eyyorlayacağım. Ayrıca yıllardır bu adamın yaptığı işleri didiklerim, oturup bir derleme yapmamışım insan gibi. Sen her sezon hazırlasana bir post. Hayır işin kötüsü Google bile derdime çare olmuyor. Misal, SS 2005 diyorum, bilinen birkaç Louboutin modeli ve SS 2005'ten birkaç model geliyor. Tabi şanslıysam. Daha gerilere gittiğimde zaten durum vahim. Hiçbir blogger mı uğraşmamış bu adamın modelleriyle, sadece bilinen parçalarını mı çevirip çevirip post'larına konu etmişler ne yapmışlar.. Ben o sezonlardan hiç bahsetmemiş olmaktan son derece pişmanım. Hazırsak başlıyorum;





Bir Louboutin klasiği olan Lady Peep, turkuaz satene bürünmüş, incik boncuk takıştırmış ve "Torero" adını almış. Çok da iyi etmiş. Şuna bak lan oşşş. 

Kendisinin topuğu 150 mm. Geriye kalan bütün ıvır zıvırı Lady Peep'in aynısı. 

Ama bak, çok hoş değil mi? Turkuazlar da çok mu yakışmış sana? HANİMİŞ sdklfslkdgs.







Bu sezon da Lady Peep'in ekmeğini bol bol yiyen Christian'cığım, bu sefer de pembe süet üzerine bir sürü yok aynalı boncuk yok simli sırma gibi ıvır zıvır dolamak suretiyle ahanda bunu elde etmiş.


Süsler fazla mı? -Evet. Güzelim ayakkabıyı folklor kıyafetine çevirmiş mi? -Valla öyle. Ama bu pabucun adını "Bollywood" koymuş, işi Hindistan'dı desendi Hint usulüydü diye kıvırmış. Hınzır.








Bunun adı "Mad Moi Top".


Kendisini beğendiğim için buralara taşıdım. Yoksa hakkında söyleyecek çok bir şeyim yok dsşlfksşdlfk.


Deli kızın çeyizi misali donatılan sezonda siyah deri pabuç görünce mal bulmuşa da dönmüş olabilirim.


Bilemiyorum Altan.










 Merhaba Lady Corset.
Çok güzelsin. 


Sana Kenan Doğulu ve birtakım yaylılar grubuyla sesleniyorum:


"Ben güzelden anlarımmm dıt dırıtı dırıt dırı dırı dırı dıt
dırı dırı dırı dırı dırııı dırı dırı

Dıt dırıt dırı dırı dırı
Dırı dırı dırı dırı dı dırığğğğ"









Kırmızı tabanın telif haklarını alan Christian Louboutin şu çivi / dikit "Spikes" olayının da telifini alsın her yerden çıkarttırsın allaşkına :(


Spikes olayına girdiği her modelini beğendiğim Louboutin, "Asteroid"te de kuralı bozmuyor ve takdirimi kazanıyordu. 


Canım.













 Hazır konu spikes'tan açılmışken Lady Max'ten de bahsetmek istiyorum.

Bu arada, üstteki modeller "Super High Heels" idiler. Tam rakam isterseniz 150-160 mm yüksekliğe sahip pabuçlardı. Şimdi eyyorladıklarım "High Heels" oluyorlar. 

Misal Lady Max 100 mm topuğa sahip. Platforma da elveda dedik. Sağlık olsun.

Lady Max bence Christian Louboutin Spring / Summer 2012'in en iddialı pabucu. Pabuç pabuç değil sırf DEKOLTE. Bir de spikes eklenince bu dekolteye, (uu beybi). Son söz: Bu ayakkabıyı giymek, yürek değil bilek gerektirir; Ayak bileği. İNCE.






            Metal Nodo                                        Pigalle Pollock                                      Sex


Aslında ben bu 3 pabucu tek tek eyyorlamak istemedim ve "amaan üçünü bir arada halledeyim" dedim. Ama bu görüntü çok hoşuma gitti. Bir daha böyle üçer beşer yan yana dizeyim iyisi mi.. Neyse.

Metal Nodo ve Sex, satışa ilk sunulan ayakkabılar özelliğini taşımaktalar. Fiyatları ise sırasıyla $ 1995 ve $ 1395. Topukları ise 120 mm. Sex isimli pabucun üzerinde hakkaten Sex yazıyor. S solda, X sağda, E 2'ye bölünmüş durumda. Ayakları birleştirince oluşuyor falan böyle alengirli.
Pigalle Pollock ise 100 mm yüksekliğinde bir pabuç.


Ben bunları niye ayırdım? Sivri burun Christian Louboutin'in işi değil de ondan. 
Bu 3 model fazla  "Manolo Blahnik".


Ya cidden bu 3'lü sıralama olayını çok sevdim. Hem bütün pabuçları koyarım çok şahane olur.
Telafi edeceğim söz.

Şimdi bu post'u baştan sonra yapardım ama internetim sıkıntılı. Personal hotspot / 3g stayla :(



19 Eylül 2011 Pazartesi

Bak Kardeşim Arşivi

Bak kardeşim.
Yaşım 24 ve 44 yaşında bir dul bayanla evlendim, kendisinin de bir kızı var 25 yaşında. Babam ise bu bahsetmiş olduğum kızı ile evlendi. Böylelikle babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu. Bunun üzerine kızım da üvey annem olmuş oldu babamla evlendiği için... Hanımımın ve benim geçen sene bir oğlumuz oldu. Oğlum hanımımın kızının erkek kardeşi oldu, aynı zamanda babamın da eniştesi.

Bir de üvey annemin erkek kardeşi olduğu için dayı oldu. Anlayacağınız benim oğlum benim dayım oldu. Babamın eşi sene sonunda dünyaya bir erkek çocuğu getirdi. O babamın oğlu olduğu için benimde erkek kardeşim ve de kızımın oğlu olduğu için de torunum. Yani ben torunumun erkek kardeşiyim.

Ayrıca bir annenin evladının babası eşi olduğuna göre ben de eşimin kızının babası ve de kızımın erkek çocuğunun erkek kardeşiyim. Kısacası kendimin büyükbabasıyım. bu kadar karışıklığa rağmen gecemi gündüzüme kattım seni takip ediyorum. Neden mi? Açtığın sikimsonik başlıklarla dünyamı siktin çünkü. Günde 2 saat uyuyor 22 saat seni izliyorum ve sen nasıl bi yaratıksın merak ediyorum amcamın oğlunun kızının eniştesinin arkadaşı ip adresini buldu bile. Ve elimde bir tane satır ile sizin eve doğru geliyorum, seni bulduğum zaman anan kumam olarak hayatına devam edecek! Senin de beynini dagıtacagım orospu çocuğu.

(sockinmycock, 01.09.2011 05:29)

Not: Eski sevgilimin yeni sevgilisinin, başka bir eski sevgilimle de yakın arkadaş olduğunu duyan @afrothecat ibnesi bana böyle bir şey yolladı. İbreti alem için ibret. Ey hayat.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kahreden Koleksiyon: Christian Louboutin Fall / Winter 2011

Daha önce yine kahrolarak yazdığım açık mektup fayda etmemiş olacak ki, Christian Louboutin kişisi yazdıklarımdan zerre kadar ders almamış dkgdiklgdsi. Ayıp valla ya, biz burada adamın tasarımlarına imrenelim, salyalarımıza hakim olamayalım, adam "terk eden ben olursam suçlu konumuna düşerim, en iyisi angut angut davranıp terk edilmeyi başarayım da sonra 'terk ettin bak ne hale düşürdün kızı' demesinler, başım ağrımasın" kafası yaşasın. Yazıklar olsun şdlkgidgkdi.
Güldüğüme bakmayın, sinirden gülüyorum. Yeminle.

Bugün, Sonbahar / Kış 2011 koleksiyonundan nadide örnekleri dilim döndüğünce tanıtacağım. Beraber üzüleceğiz. Hazırsak başlıyorum:





Koleksiyonun en masum parçası olarak sayılabilecek Lady Fur, ahanda solda gördüğünüz gibi. Koleksiyonda kürk opsesyonu söz konusu. Ayakkabıların sağına soluna artık neresi denk gelirse bir yerlerden illa kıl fışkırıyor çok lazımmış gibi. Louboutin'in akla gelen modellerini seven kesimin gözünü boyamak amaçlı tasarlanan Lady Fur, Lady Peep Sling'in 'sling' kısmından kürk fışkıranı.Yeni koleksiyondan bir ayakkabı almak isteyen ama koleksiyondan genel olarak memnun olmayan hanımların ağzına bir parmak bal çalmak amaçlı üretilen gereksiz model."Ne yaradanı kızdırayım ne kulunu küstüreyim" denmiş, ama yemezler.Meraklısına, Lady Fur 1395 $. Topuğu da 150 mm.






Yine gözünüzün ısırdığı üzere bu modelin de kürksüz olanı halihazırda mevcut. Lady Peep'e uygulanan durum, sağdaki modelde de söz konusu ama alaasen, hanginiz üstü kıllı kıllı bir ayakkabı giymek ister ya? İnce topuklu, zarif kere zarif ayakkabının içine nasıl ederimin görselli cevabı adeta Splash Fur. Sanki ölü yavru kedi var üstlerinde, töbe töbe rabbiyesir. Eyyorlamam bu kadar. Meraklısına, Splash Fur 1595 $. Topuğu 150 mm.








160 mm'lik topuğa sahip olan Puck, "uuu beybi güzel bir hareketlenme oldu bende" diyen bir burna sahip olmakla beraber tamamen kürkten oluşan bir model. Kürk kaplama yani. Diğer 2 modelde kürk parçaları kullanılmışken Puck'ta durum değişmiş, kürk cömertçe kullanılmış.

Şu güzelim pabuç, deri efendime söyleyeyim süet falan olsaydı mesela, nasıl salyalar akardı ama kendisine. Bizlere nasıl da "uuu beybi" dedirtirdi.

Şu an sadece öğk dedirtiyor. ÖĞK.

Not: Fiyatını bilmiyorum ama, 1500-2000 $ arası bir şeydir.






Şimdi düşünsene, bu ayakkabıya binlerce dolar verenler olacak.
Kürkün konumu "dam üstünde saksağan" tanımlayıcısı adeta. Neyse ki kürke kıla tüye boğulmamış bir model diyecekken bu sefer de guipure (güpür) mü desem dantel mi desem başka şeylere sardırmışlar.

Puck hariç üstte eyyorladığım modellerden kürkü yok et, pabuç adam olur da, Tootsie Booty'de tasarımcı iyice sıçışlarda, o kadar diyorum. Dantelle dalga geçen güruhun gitgide kalabalıklaştığı günümüzde Christian Louboutin bir ayakkabı tasarlasın, dantelli falan ve bu binlerce dolarlık modelin birçok hanım tarafından kapış kapış alınacağı gerçeğiyle de burun buruna olalım. Ey hayat!

Kendisinin de fiyatını bilmiyorum, 1500 $ diye kafadan atıyorum.
Attım.






Christian Loubotin'in "Blake" adında bir tasarımı vardır. Blake Lively için tasarlayıp, onun adını vererek hoş bir jest yapmışta mışta mış.

Şimdi, gelelim asıl meseleye. Soldaki modelin adı; "Alex".

Eğer bu Alex'in de Blake gibi bir hikayesi varsa, bu durum jest değil hakarettir yahu. TOYNAK anasını satayım, oha lan.
Çüş.

"Güzel ayakkabılar çirkin ayakları saklamak içindir" demişler ya, Alex de "benim içim dışım bir hacım" diyor adeta.

Ayrıca Christian Louboutin bildiğin @2'ymiş beyler.

Dağılalım.



Bakalım Kardashian familyası üyeleri bu modelleri de koleksiyonlarına katıp yine yeni modelleri ilk giyen ünvanını alacaklar mı?

Toynak Alex'i bari almayın ya şldkgikgiadsk.

Rezalet.


Christian Louboutin'e Not: Hocam aynen böyle devam ediyorsun ben parayı bulana kadar. Ben senin stratejini anladım.

Bisou Bisou ;)

1 Ağustos 2011 Pazartesi

2 Kişinin Bildiği Şifre, Şifre Değildir

Şifre nedir, neden kullanılır?
-Çünkü eşeğin asdasdasd şaka şaka.

Şifrenin kişiye özel olmaması, yani şifresini başkasıyla paylaşan maybaşlardan dolayı birçok enteresan olay yaşamışlığım var. Şifre verilen kişilerin çok büyük bir kısmını (hatta tamamına yakınını) sevgililer oluşturuyor. Ki bu olayı daha da trajikleştiriyor.

Düşünsene, bir dişi olarak çok müşkül durumdasın. Anması bile kötü farkındayım da, misal hamilesin. Tabi evli olmadığını varsayıyorum, beklenmedik bir bebek yani. Öğrendin durumu, aklın uçtu, eyvah dağına çıktın. İlk aklına gelen arkadaşına mesaj atmak oldu, ki böylesi sikko durumlarda yapılan ilk eylem bu olsa gerek. Ama o da ne? Şifre, arkadaşının sevgilisinde de var.
-Arkadaşından önce sevgilisi öğrenebilir.
-Arkadaşın mesajı silmezse, gecikmeli de olsa yine öğrenir.
-Dostun dostu vardır, olaylar gelişir.

Hadi bir erili düşün. Bir şey oldu, cart diye boşalıyorsun, mesela. Ya da ne bileyim, kuş ötmüyor ?! (töbe töbe bisssmi). Ne yaptıysan olmadı, sağ kol kas yaptı yine sonuç alamadın. Arkadaşına mesaj attın. Eyvah dağına çıkmıştın, unutma. Ama o da ne? Anladın sen onu.

Aylar önce sevgilisi bile olmayan birisine şifresini veren tanışımın hesabından bana bir mesaj geldi. Direkt mesaj / direkt ileti / özel mesaj diye bir şeyin ortaya çıkması malum. "Mesajda yazdığımız şeyi ulu orta da yazarız biz" diye dayılanmakla olmuyor bu iş. Neyse olmadı da, şifreyi kullanıp mesajı atan kişi, bana bir link atmıştı. Ayar veriyor bana aklı sıra da, hesap başkasına ait. Nasıl götüne güveniyorsa artık? Tabi o tanışım bana sordu, sana mesaj geldi mi benden falan fişmekan. "Önemli değil" deyip salladım, ama kinciyim bilinsin. Sikerler.

Aylar öncesinin kinini de kustuğuma göre, yakın geçmişe gelebiliriz.
Dün yine bir tanışıma "teşekkür" içerikli bir mesaj atıp cevap alamayınca, tabi ki peşine düştüm. "Sevgilim kıskanç, mesajını görmesin" dedi. Kendince haklı da, "sevgiliye şifre verme ve sonuçları" içerikli paragraf yukarıda hayatım. Eğer okursan hani.

Komikli bir "şifre" skandalıyla yazımın sonuna geliyorum.

Malum yaz okuluydu, ders geçmeceydi, ortalamaydı derken yine benimle aynı durumlardan muzdarip bir tanışımla msn üzerinden program yapıyoruz. "Şu dersi alsam, şunu yükseltmeye alsam, bunu şöyle geçsem var ya ööööf" gibi laflar birbirini kovalıyor. Offline geçirilen bir zaman sonrası, bir notumun açıklandığını görüyorum. Bakıyorum benim tanış da online ve diyalog aynen şöyle gelişiyor:

-----------------

gizembiç: hoyt

ibrahim: hoyt

gizembiç: termo quizinden 80 almışım.
gelecek vaadediyorum amk

ibrahim: yakışırrr sana da ibo yok

gizembiç: ibo da.. neyse

ibrahim: ben kardeşiyimmmm

gizembiç: abinin msn'ini kurcalama, bence.

ibrahim: yok ne kurcalamasıı
açık kalmışş sende yazdın
bakmak zorunda kaldım bende

gizembiç: bak hala yazıyorsun

ibrahim: sende yazıyosun

gizembiç: de ayrı.

ibrahim: onları düşünecek vaktim yok

gizembiç: vay anasını kaç yaşındasın sen?
neyse abine sorarım ben

ibrahim: 18
tamam sorr

-----------------

Hala yazıyorsun diyorum, adam "sen de yazıyorsun" diyor sdfghjk. Bir de TDK damarım tutuyor, "de ayrı" diyorum, beyimizin onları düşünecek vakti yokmuş.
Bak sen? Maybaş sdfghjkl.

Nihayetinden "gerçek" ibo geliyor. Msn otomatik olarak açılmış, ben de kardeşiyle muhatap olmuşum. Bundan sonrası da komik.

Aramızda geçen konuşmayı canlandırmış, hafif utanarak. "Dışarı çıkmıştın, ben de oturdum 2 dakika" gibi kıvırıcı laflar etmiş asdfghj. Belli abiden de korkuyoruz ama, yapacağımızdan geri de kalmıyoruz. "notunu söyledi, yaşımı sordu" gibi şeyler söyledikten sonra "yavşamadım valla, yarın öbür gün evimize gelir" gibi laflar ederek düşünceli olduğu mesajını da verip konuşmasını bitirmiş. "Yarın öbür gün evimize gelir" müthiş bir yönelim, genç arkadaşı buradan tebrik ediyorum :) Çakal seni.


O zaman sosyal mesaj gelsin:
Şifrenizi kendinize saklayın. Ananıza bacınıza sövdürmeyin.
Öptüm.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Biri Bizi Gözetliyor

Sosyal ağlardaki hesaplarımızın günden güne bizi ele geçirdiği, ne zaman nerede kiminle ne yaptığımızı bazen bilerek, bazen ise hiiiç farkında olmayarak etrafa kendi yazılarımızla duyurduğumuz şu günlerde, artık herkes birbirini gözetliyor falan dememi beklemiyorsunuz herhalde asdasdasd. KABUL ET İNANIR GİBİ OLDUN AMA.

Biri Bizi Gözetliyor, bildiğin BBG. Hani Doğa Bey vardı, sunucusu. Dişi sunucu da Öykü Serter'di. İlk BBG'den bahsediyorum bu arada. Sene 2001. 10 sene geçmiş, ömürler geçiyor azizim..

Etrafımdaki herkes BBG izleyicisiydi, istisnasız. Ben de dahil. Bütün gün BBG konuşulurdu. Nasıl bir çevreyse artık bendeki... Gerçi sonradan internetten birkaç yazı okuyunca milletin de bizden farklı olamdığını görüp rahatlamışlığım var ki, asıl trajik olan, ahanda budur.

BBG'den aklımda kalanları yazarak bu mânâ dolu, sosyal mesaj içerikli, eğitici öğretici yazıma son vereceğim izninizle:

  • Yarışmacılardan Tayfun isimli zat diskalifiye olmuş, evdeki eşyalara zarar vermesi de diskalifiye oluşunun nedenlerinden birisi olarak sayılmıştı. "Bu zarar veriş de kameralarımıza şöyle yansıdı" diyen dış ses sonrası Tayfun'un önceki gece saçma bir eğlenceden kalan balonları, evdeki kameralara doğru attığını göstermişlerdi. Ne zararmış anasını satayım, yediniz çocuğun hakkını deyyuslar.

  • Tayfun elenince Demircan diye bir zat gelmiş, geldiği gibi babasının adının Demiray, kardeşinin adının ise Demirhan olduğunu açıklayarak bizleri büyük bir dertten kurtarmış, sonrasında da moonwalk yapmıştı!?

  • Başlarda hiç fark edilmediği halde, sonlara doğru atak yaparak Sarı Pijamalı 02 Melih'e rakip olan 11 Eray, "5 paket tuvalet kağıdını ne yapıcaz 3 tane alalım yeter" diyerek taharet bezine selam yollamıştı. Nasıl şeyse 10 yıl olmuş, unutmamışım.

  • BBG 1 ve BBG 2 elemanlarını toplayıp "Orada Neler Oluyor" aka ONO diye kabız bir program yapmışlardı, tatildeydi güya bunlar. Ne kavgalar ne dövüşler aman tanrısı asdasd. Peki amaç ne? "BBG 1'de 11 Eray'ı onca ağlattık sızlattık reyting uğruna, adama bir araba bir şey verelim de vebali üzerimize kalmasın" düşüncesi. Vermişlerdi de.

  • Öykü Serter, canlı yayında arkasında bulunan Göcek'in sularına gömüşmüştü aaay aaay aaay diye asdasd. Malum ONO evi tatil eviydi, bu da böyle bir anımdı.

  • Tabi ki ONO evinde de diskalifiye durumu olmuştu. Ama durum bu sefer atılan şey balon değil, yumruktu. Yapımcılar level atlamışlardı reyting için. Vay efendim.

  • Yarışmadan sonra Eray'la yapılan röportajda bugüne kadar ne kadar kitap okuduysa hepsini liste halinde tuttuğunu söylemiş ve bu listeyi göstermişti. İbretlik bir paylaşımdı.

  • Sinan isimli yarımacı, Burcu Güneş'in "selvi boylum geçiyor bak" gibi sözlere sahip bir klibinde oynamıştı. Travmalıktı.

  • BBG Tarık'ı unuttum sandınız di mi asdfgh? Albüm bile edinmişti. BBG evi ayrı ONO evi ayrı "of deli gönül" isim şarkısının yankılanmadığı mekan kalmamıştı. Bugün en iyi ihtimalle yazlık bir barda falan çıkıyordur herhalde.

  • BBG galibi Melih, Okan Bayülgen'in sorduğu "Evde hiç mastürbasyon yaptın mı?"ya tabi ki cevap verememişti. Ne günlerdi ama asdfg.

Az önce alakasız bir muhabbet sonrası anımsadığımız BBG / ONO programlarının blogumda da bir parça yerinin olmasını istedim, oldu.









5 Haziran 2011 Pazar

Piercing Vol.1 "Hem De Dilli"

Piercing'li bir post hazırlayayım, capsli falan olsun dedim, mamafih ademoğlu sınır tanımamış çeşit olayında. Hiçbirisi görmediğim türden piercingler değil ama, bir araya toplayınca çok fazla oldu, kategori yaptım ben de asdfasdf. Vol.1 Dil'e kısmetmiş, keyifli okumalar :)




Dil piercing'i denilince akla gelen ilk model, ahanda bu modeldir.
Dil bir aparatla tutulur, dilin uzunluğuna bağlı olarak da delme işlemini gerçekleştiren kişi, deleceği yeri belirler. Delik dümdüz değil, açılı yani verevdir. Delimde piercing'in çubuğu yani barı biraz uzun tutulur, zira dil şişecektir. 1-2 haftaya alışır, 1-2 aya da unutursunuz.
Ama bilmiyordunuz ki az sonra ne modeller, ne piercing'ler
göreceksiniz asdfghjk





Üstteki piercing'le aynı model bir 'delim'.
Ablamız " follow the pink rabbit" diyor
KIPS ;)










Bunu koymazsam çatlardım asdfasdf
Oh Hello Kitty!










Surface piercing'e girdiğini tahmin ediyorum bu deliş şeklinin (hadi be asdfasdf)
sizleri bilemem ama ben beğendim :)



Surface:Yüzey






Bu hanımkızımız da üstteki hanımkızımızdan farklı olarak piercing'i "boyuna" taktırmış. Sana puanım 9 kanka.









Bu hanımkızımız da 3'lü olayına girişmiş asdfasdf
An itinbariyle fark ettim ki dil piercing'i konulu fotoğraflar hep dişilere ait. Üşenmedim, aradım taradım ama erkekli fotoğraf çok az, ciddiyim. Bu sefer kızlı post olsun artık, nabalım.








Dilin ucuna uygulanmış, oklu moklu, dolanbaçlı kıvrımlı, estetik, munis bir model.
Yüzsüz gibi bunu da beğendim asdfasdf







"Bir kar tanesi ol, kon dilimin ucunağğğğğğ" asdfasdf
Vallahi bravo, çok enteresan bir fikir.
Enteresan olmasına enteresan da, yani "kopabilitesi" o kadar yüksek ki. Yani Allah muhafaza.
Neyse, dil kendini en hızlı onaran organ olduğuna göre, sakıncalı bir durum olmaz herhalde, di mi?





Piercing her ne kadar dile değil de, dilin altındaki et parçasına -oha- uygulanmış olsa da, bu başlık altında yer bulsun istedim.
Ama benim asıl ilgimi çeken bu sağlıklı dişler oldu.
Beyazlığı photoshop sayesinde olabilir ama, gayet düzgün ve sağlıklı ne bileyim. Düzgün dişe zaafım var Hoze Mariyano.

15 Mayıs 2011 Pazar

15 Mayıs 2011 Sansüre Karşı Yürüyüş // Eskişehir




---Alıntıdır---


22 Şubat 2011′de yayınlanan ve 22 Ağustos 2011′de yürürlüğe girmesi planlanan ‘İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı‘ başlıklı plan dahilinde Türkiye’deki BÜTÜN kullanıcıların kendi seçtiği bir internet paketi üstünden internete bağlanması planlanıyor.

TÜRKÇESİ: Aynen Çin’de olduğu gibi ulusal bir sansür yazılımı arkasında olacağız. Dışında kalma şansımız olmayacak ve TİB’in engellediği sitelere giriş de mümkün olmayacak.

DİKKAT: Mevcut durumun devam edeceği ‘standart paket’ zaten şu an TİB’in sansürlediği on binlerce siteyi içeriyor. Yani mevcut durumun devamı, sansürün devamı demek oluyor. İçeriği, kapsamı ve detayları henüz belli olmayan paketler şöyle:

  • Aile paketi (Sansürlü ve sansürlenmese de kara listede olan sitelerin engelli olduğu paket)

  • Çocuk paketi (Sadece Kurum tarafından çocuklar için onaylanan sitelere girilebilen paket)

  • Yurtiçi paketi (sadece Türkiye’deki sitelere bağlanılabilecek. Belki de devletin asıl istediği budur? İNTERNET TÜRK OLSUN!)

  • Standart paket (ŞİMDİLİK herhangi bir kısıtlama içermeyen seçenek AMA sansürlü siteler yine engelli)


Hiçbir seçim yapmayan standart pakete dahil olacak ki unutmayalım; BU DA BİR PAKET. Yarın yeni bir düzenlemeyle pekala bu da aile paketi statüsüne getirilebilir.
Bu konuda yürütmeyi durdurma istemiyle Danıştay’a başvuruldu. Sonuç bekleniyor.


---Alıntıdır---

Yukarıda da okuduğunuz bu saçmalıklar silsilesi yüzünden yurt genelinde oluşturulan
"İnternetime Dokunma"
etkinliğinin Eskişehir ayağından birkaç fotoğrafı göreceksiniz.
"eee hiç haberlerde de görmedik, neden toplaşıp toplaşıp durdunuz ki?"
diyecekler için de yukarıdaki alıntıyı yaptım.
Hem zaten bunu diyenler de haklı, haberler bu olaya pek ilgi göstermedi.
Kader, kısmet, şans ve bunun gibi bir takım şeyler.




"Pornoma dokunma senin de giderin var"
yazan pankart, en sevdiklerim arasına girdi.
Fotoğraftakilere de selam ederim.





Rahat rahat fotoğraflayabilelim diye defalarca bu pozisyona girmiş arkadaş
ve çok "ince" düşüncesi.
Çok beğenildi çok.





Sarışın olmak suç mu panpa?
tarafımca pek sevilmiş bir pankarttı.
Bu fotoğrafı çekebilmek için göğüs göğüse mücadele verdim,
insanlara çarpa çarpa, kalabalığı yara yara geçtim ve görevimi yerine getirdim asdfghjk.
Baykuş Reis'e de selam ederim.

c {o,o} c
c |)__) c
c -”-”- c




Buraya "Bir İstanbul Masalı" yazdığımı düşünsene (üç nokta)



Velhasıl
Eskişehir, Adalar Migros önünde hali hazırla olan festivali göz önünde bulundurmayıp yer olarak burasının seçilmesi yeterince enteresandı. Saat 14:00'te orada tango yapan bir çift vardı mesela, "sabote mi ediliyoruz lan" gibi yorumlar gırla gitti.

Yaklaşık 300 kişi vardı, zaten çok da kısa sürdü. Hiç yoktan iyidir mi desem bilemiyorum.
Bu da böyle bir anımdı.

Umarım bir daha sansür yüzünden toplaşılmaz, kalabalık bir yürüyüş isteyen şahsım da 1 Mayıs'ta İstanbul'a gelirim mesela, geçinir gideriz.

Hükümet, akıllı olsun akıllı.

Not: Baştaki alıntı için; via mserdark

11 Mayıs 2011 Çarşamba

"Ne, Oje Mi?" Vol.3 ~ Hem De Ayaklı

Bu benim nasıl aklımdan çıkmış, nasıl unutmuşum, bilemiyorum. Ufak bir hatırlatmayla kendime geldim. "Ne, Oje Mi?" serisine bu sefer ayaklı bir post hazırladım. Keyifli okumalar asdasdf.

---




Fransız manikürü yapılmış bu fotoğraf favorim olup sona saklanma ihtiyacı duyulmamıştır. Munis ve sadedir. Daha ne olsundur?







Tabi ki oje konulu post'ta ayakkabılar ön plana çıksın istemem, ama artık idare edivereceksiniz. Yine bir Fransız manikürü ile karşı karşıyayız. Bu sefer üsttekinden farklı olarak tırnağın ucundaki beyaz şerit daha belirgin ve tırnağın zemini de ojeli. Diğerinde ise zemin ojesizdi, belki çok çok açık bir tonda oje mevcut, ya da parlatıcı. Her neyse ikisi de gayet başarılı. Çok cicililer.








Çok çok güzel bir yeşil. Sürülmesi de çok başarılı.
Benim derdim ayak üzerindeki dövme.
Gerçek mi değil mi bilmiyorum, ama ayak üzerine kesinlikle bu kadar büyük bir dövme yaptırılmamalı. Yazıklı.
Daha da yazıklısı, az sonra asdasdasd





Kırmızı oje zaten kafadan +10 puan yazdırır haneye ama ablacım o ayaklardaki dövmeler ne öyle? Allahın aşkına bunu güzel bulan insanın güzellik anlayışına tüküreyim adefersin. Güzel pedikür, kırmızı ojeler, peki o desenler yakıştı mı? Halı mısın sen? Bu ne hal?
ÖF.









Ayakkabıların öne çıkması gibi bir amacım yok, artık idare edivereceksiniz diye baştan söylemiştim. İdare ediverin artık :) Siyah ojeyi çok sevdiğim için bir örnek bulunsun istedim, fotoğrafın tek amacı bu asdfadf.
Şimdi ayakkabılar da güzelmiş hani :)




Bu ablanın amacını çok anlayamadığımı belirterek eyyorlamama başlamak istiyorum. Zira baş parmağın dışındaki parmaklara oje sadece uca sürülmüş, french gibi, ama baş parmak tamamen ojeli. Ayakkabıyla ojenin renk uyumu yüzünden posta girmeye hak kazanan bir fotoğrafı incelediniz. Ablanın tırnakları uzayınca ojelerin bu duruma geldiği gerçeğini HİÇ düşünmek istemiyor, Ayakkabılar da enfesmiş demeden geçemiyorum :)








Kırmızı ojeli, düzgün pedikürlü, sağlıklı ayaklar.
Böyle sade şeyler hep sevilir. Bunu söylüyorum zira az sonra desen desen ojelenmiş ayak tırnakları göreceğiz.
Sonra "kırmızı ojeli, düzgün pedikürlü bu ayak ne güzelmiş aslında" diyeceğiz. Sevgiler.







Bu postta "yaz gelse de çimsek" alt metnin barındıran fotoğraf da bu olsun. Söz konusu ayak tırnakları olunca kırmızı renge torpilimin olduğu da gözlerden kaçmadı di mi? Kırmızı güzel ya.
Sürelim. Fakat kırmızı ojeye de takılıp diğer renklere bok atmayalım. Rica ediyorum.








Ne demiştim? Ayak tırnağında desen.
Yersen.
Yani, elde bazı bazı güzel olsa da, ayakta çok çok çok zor bu iş.
Bak üstteki kırmızı ojeli ayaklara, sonra bu uğur böcekliye bak.
Çok kötü diyemem ama, iyi de değil yani.
Ne gerek var arada kalmaya? Onca uğraşıyorsun pedikür için.





El - Ayak bir örnek yapmış ablamız. Karpuz deseni.
Bu fotoğrafın alt metni ise "Beterin beteri var, az önce gördüğün uğur böcekli desene şükredecektin arkadaşım".
Tabi uğraşılmış yapılmış falan ama, ı ıh.
Olmamış ablacım, otur sıfır.









Mesela, bu da desen.
Ama dikkat etmek lazım, gözü tırmalayan bir desen değil.
Bunların hazırları da var, çok sıkılıyorsan oturup kendin de yapabilirsin. Siyah zemine renkli leopar desenleri gibi bir şey.
Posttaki desenlerin en başarılısıdır kanımca.
Ayakkabının topuğu da azcık daha ince olsa var ya, öf.





Sevgili okuyucu
Ben bu renk ojeyi çok seviyorum. O kadar seviyorum ki, yiyeceğimin üstüne döküp yemeye çalışabilirim. Garanti veremiyorum. Bu turkuaz ojeye Claire's , Tiffany & Co. gibisinden yerlerde bulabileceğinize inanıyorum. Ayakkabıları beğenmemekte haklısınız çünkü çok kötüler be. Ojelere yazık ablacım :(







Bundan sonrası biraz kötü, üzgünüm :(
Şimdi oje sürüyorsun, ayağının üstüne dövme yaptırıyorsun / yazı yazıyorsun ya da her neyse, sonuçta bir uğraş veriyorsun, ama tırnaklarını yamuk kesiyorsun?
Bu normal değil be ablacım, hem de hiç.
Acil şifalar diliyorum.



Yine bir yamuk yumuk tırnak kesme vak'ası.
Yine güzel, yeşil yeşil oje ve hain sahibi.
Ve pembesine sahip olduğum yeşilli Etnies.
Nolur üzülme güzel Etnies pabuç, gizembiç seni seviyor :(
Sen de tırnaklarını düzgün kesmeyi öğren. Tamam sakinim.









Açık pembe "eh işte" yorumunu hak eden bir ojeye geldik.
Abla epey uğraşmış kalpler, yüzükler. Kıyamadım, bir çeşit olsun dedim, koydum buralara.
Fotoğraf çekmek için bile olsa bu yüzüktü kalpti böyle antin kuntin şeyleri sevmeyenlerdenim.
Ha bi de kızın pediküründen çok cildi güzel, bence.






Geldik son fotoğrafa.
Bu tondaki turuncuya da bayılırım. Pembemsi turuncu asdfasdf.
Yine "yaz gelse de çimsek" alt metnini hunharca işliyorum izninizle. Plaj, deniz, kum, güneş. Özlediğimiz şeyler tabi.
Abla da bronzlaşmış, çimmiş, güneşlenmiş.
Darısı başımıza ne diyeyim.

24 Nisan 2011 Pazar

İnternetlerde Dişi Olmak

  • Format atabiliyorsan mükemmelsindir. Atamıyorsan sana yardım etmek isteyecek mini çakal boldur, seni bulurlar.
  • Küfür edersen, "yollu"sundur. Etmezsen kasıyorsundur.
  • Özet geçersin, "işine geldiği tarafını anlatıyor" olur. Geçmezsen de "kafa ütüledi" olur.
  • Gerektiği kadarını anlatır, gerektiği kadar materyal sunarsın, gizleniyor olursun. Bloguna oraya buraya tüm hayatını dökersin "her boku yazıyo bu da yaee"cıların hedefi olursun.
  • Sorulan bir şeyi cevaplarken (misal) blogunu referans gösterirsin, "iyi ki bir blogun var yaee" olur. Aradığın şeyin tamamı orada var gir bak, 50 sefer anlattırma dersin, laf sokmayı bırak tüm galaksiyi soksan etkilenmez. Aynı kişi/kişiler "yaee ben blog takip edemiyorum, yazdıklarının linkini yollayacaksın ki bihaber olmayalım" derler, ya sabır çekersin.
  • "Ne zaman gelsem buradasın"cılar hiçbir zaman "demek sen de geliyorsun ki, benim burada olduğumu görüyorsun"u bir türlü idrak edemezler. Sen onlara göre tüm gün bilgisayarın başında mal gibi oturuyorsundur. Sınav / iş vs. yoğunluğundan (misal) 1 hafta internetten uzaklaşırsın, bu andavallar seni mumu bırak spotlarla ararlar. Geldiğinde "nerdeydin, neden gittin, bıdı bıdı" hiç bitmez. "Bana kızdın da mı gittin?"e bile rastladım. O kim oluyorsa artık beni internetlerden koparacak falan....
  • Kimine göre kapalı kutu olursun, ulaşılmazları oynuyor olursun. Hı hı dersin. Nasıl ulaşılmaz biriysen artık bu kişiler sana her mecradan sana mesaj atabilir, mesaj yetmez mail atabilir, hatta 1 mail yetmez 2-3 mail atabilir, inbox'ların içine sıçabilir. Ama sen hala ulaşılmaz bir superstar'sındır. o yeea.


Hı hı dersin etkili olmaz
Evet dersin hiç olmaz
Hayır dersin "Bence hayır demek istememiştir" sinyali falan veririsin allahmıhafaza

"Bunlar babadan oğula nesil herhalde anasını siktimin orospu çocukları tühh orospu çocukları babadan oğula nesil herhalde bunlar çok özür dilerim anasını siktimin orospu çocukları yani bunlar babadan oğula nesil herhalde bunlar hala değişmemiş" der, Doğuş'u daha sık anarsın

Allem edersin olmaz
Kallem edersin olmaz



Kısacası internette dişi olmak, zordur.




Huyu Da Güzel Kendi De Güzel Munis Tatlı Prenses Süreyya'nız Gizem
Blogspotlar, 2011




10 Nisan 2011 Pazar

"Ne, Oje Mi?" Vol.2 ~ Şimdi Reklamlar

Oje etiketinin hakkını vereceğim, emin olun beyler & leydiler.
"Ne, Oje Mi?" başlıklı postların Vol.2 olanı başlıkta da gördüğünüz üzere reklam konulu.
Bakınız efendim, el kızı neler yapmış:



Chanel gibi bir markanın bu tip bir reklam politikası güdeceği olasılığı düşük kere düşük. Ha diyelim böyle bir şey yaptı, ellerin sahibi hanım alelade bir hanım olmaz.
Bu elin sahibi de belli ki kendi kendine gelin güvey olaylarına girişmiş, Chanel çıkartmasıyla kendisini reklam panosuna çevirmiş. Fonda da Victoria's Secret baskılı bir karton çanta.
Peki bu durum Chanel'in umurunda mı? Cevâb malum...




Eh be insan, bu tırnaklar ne böyle?
Bunu görünce Chanel'in logosunu çizen hanım daha bir munis gelmeye başladı çok ciddiyim.
Mcdonald's nereden aklına geldi, neden bununla uğraştı acaba sorularını kendime sormadım değil, sordum. Sonra vazgeçtim, küçük mütevazi hayatıma geri döndüm.
Söyleyeceklerim bu kadar.




Wonder Woman Mac'in makyaj serisi, 2011 Bahar zamanları.
Seride oje de mevcut, bu şekilde tırnaklar süslenerek reklam yapılmasında da gariplik yok.
Benim yine aklıma takılan, bunu yapan arkadaşın neden böyle bir şey yaptığı. İlla bir şey çizeceksen çiçek çiz, böcek çiz ne bileyim.
Marka logosunu çizmen niye ey fani?



Yine bir yeme - içme mevzu bahis. Bu sefer logo sahibi M&M'S.
Fikir kötü değil, dekoru da çok güzel yapmış yapan buna denecek bir şey yok. Ama işte yine aynı soru, neden bir logoyu tırnağına çizersin? Bu nasıl bir istektir, nasıl bir tatmindir. Bilemedim ki. ama tekrarlıyorum, dekora çok özenmiş yapan, işçilik güzel :)





Bu ablamız da Apple freak midir nedir, iPod dekoru yapmış tırnağına. Logo olayını aşmış, "elma" dekoru yapmak fikri de pek orijinal değil zaten, madam haklı. Sorarım size leydiler, hanginizin aklına böyle bir dekor yapmak gelirdi? Abla yapmış, bir de fotoğraflamış. Dekorun hem kötü hem de saçma olmasını bir kenara bırakırsak "emeğe saygı" diyerek teraziyi tıklayalım sdfghjkl.



En kötüsünü en sona sakladım ki, bunu görüp diğerlerine bakmadan kapatmayın diye sdfghjkl. İlköğretim çağında Barbie takıntısı olan mini mini kız evlatlarımız, genç kız olduklarında da Hello Kitty takıntılı varlıklara dönüşüyorlar. Hello Kitty tü kaka demiyorum, al giy tak takıştır da bu bu nedir bu? Dekor için kullanılabilecek her şeyi de kullanmış, leopar deseni yapmış, simler yapıştırmış. Ablaya yalnız kitty yetmemiş. Klinik vak'a. Tez zamanda şifasını bulur umarım sdfghjkl.




Not: Arada bir devam edeceğim ojeli eyyorlamalara.
Ayakları da işin içine katacağım, formspring'te fantezilerinizi kusmayın rica ediyorum.