13 Şubat 2011 Pazar

Typo'ların Hastasıyım, Bir De Utanmadan Ustasıyım

Typo; kronik hastalığım.

Son zamanlarda yaptığım typo'lara o kadar takılınır oldu ki, bir açıklama yazayım istedim. "Şimdi ben typo yapınca siz dalga geçiyorsunuz ama bıdı bıdı bıdı" ya da "Neden dalga geçiyorsunuz ya, olamaz mı yani?" gibi cümleler kurmayacağım. Bahane de üretmeyeceğim, dikkatsizlik olsun, acele acele yazmaya çalışmaktan olsun, farklı klavye kullanmanın sonucunda olsun, Türkçe karakter içermeyen telefon klavyesi vs. Türkçe karakter içeren laptop klavyesi durumu olsun (ki şimdi aranızdan bir sivri kalkıp "ne alakası var, ş yerine s yazarsın typo'dan sayılmaz o" gibisinden bir şey söyler, lakin ki akıl etmez Türkçe karakter bulundurmayan klavyede tuş sayısının azaldığını, ve otomatik olarak yanlış tuşa basıldığını.) A ciğerim söyle neyleyeyim?

Ama sizin gördüğünüz, tarafımca hayata geçirilmiş bu typo'lar, daha önce yaptıklarımın yanında hiçbir şey. O yüzden siz bunları dilinize dolasanız da, beni rezil ettiğinizi düşünseniz de, tam verimli bir çalışma olmayacak bu. Sizlere güzelinden birkaç typo örneğimi sunayım da, çok basit typo'larımda bunları araya serpiştirin, hiç değilse gülmüş oluruz, eğleniriz falan.


  • Geldik işte > Gelsik işte
Yanılmıyorsam sene 2006, Öss derdi, dershane falan böylesi durumlar söz konusu. Şimdiki gibi değilim, çok enerjiğim, fıtı fıtı msn'lerdeyim online bir biçimde. (Hemen önlemimi alırım, "şimdi sanki yoksun msn'de" diyecekleri karşı. Artık "Forever offline"ım bilirsiniz sdfghjk) Msn'de bir etkinlik kararlaştırılacak, "şu saatte herkes gelsin" dendi ve ben geç kaldım. Acele acele online oldum, hani birkaç hoca da msn'de olacak, arkadaşları geç onlara ayıp olacak gibi saygıdan yıkılıyorum. Neyse... Online olduğum gibi hemen konuşmaya davet edildim. 10 kişi falan var. Ortam samimi de olsa, hocalar da işe dahil olduğu için herkes kendine çekidüzen vermiş. Bir arkadaş tüm naifliğiyle (dalga geçmiyorum kötü bir amacı olmadığına eminim) "Nerede kaldın ya?" diye bana haklı olarak çıkışıyor. Bundan sonrası zaten kafanızda oluştu, ama ben yine de yazayım. Etkinlikle ilgili bana sorulan sorular da bir yandan şakır şakır akıyor önümde. "Geldik işte" yazıp geçmek istiyorum. Ama olmuyor, başaramıyorum. Q klavye düzenine bakınız, ki kaçınız F klavye kullanıyorsunuz onu da bilemedim ama A-S-D-F-G-H-J-K-L-Ş-İ sıralasıyla giden kısımda, yan yana salınan S-D ikilisi beni yakıyor. "Gelsik işte" yazıyorum. Konuşma penceresine bu dakikadan sonra davet edilen edilene. Fırsatçı Kamiller. Birkaç random gülen arkadaş çıksa da, olay çabuk kapanıyor. Ama bu typo'm hiçbir zaman unutulmuyor.


  • Yaşasın > Yalasın
Tür bakımından "Geldik işte"den çok da farklı olmayan bir typo'm. Yine hemen hemen aynı tarihlere denk gelmekte. Kaynaştırma Harfleri'nin konu edildiği bir durumda yaptığım typo. 3 kişi şahit olmuştur fakat bu da güzelce yayılmıştır. Kaynaştırma Harfleri "Y-Ş-S-N" akılda kalsın diye "Yaşasın" olarak öğretilir adet olduğu üzere. Belki "fıstıkçı şahap", efendime söyleyeyim "anası mezar dikecekmiş" gibi hatırlatmaların yanında çok sönük kalsa da, yine de faydalı bir hatırlatmadır. Q klavyenin yine aynı sırası söz konusudur. Bu sefer can yakan yan yana salınan L-Ş ikilisinden başkası değildir. Hayatımızda öyle bir yer edindi ki, "Yaşasın" yerine "Yalasın" diyoruz artık, o kadar yani.
(Gereksiz bilgi: Ne fıstıkçı şahap, ne anası mezar dikecekmiş, bir erkek "hergele nedim arsız karısını kesip rendeledi"yi biliyorsa, beni etkiler. Net sdfghjk)


  • Ceren > Veren
Sene oldu 2010, level atladım, insan isimlerine bulaştım. Ne baştan savmalık cevap "Geldik işte"ye, ne de eğitici-öğretici kısaltma "Yaşasın"a benzer insanın ismi üzerine yapılan typo. En istenmeyeni, ne bileyim en pişman edenidir. Hikayesi bana kalsındır ama yakın arkadaşın olsa, eşin dostun olsa güzel bir anı olur bu yapılan andavallık, lakin ki kızı çok tanımıyorsan ne bileyim samimi değilsen, "Veren" dememelisin yine de. Neyse ki typo saniyesinde anlaşıldı, karşı taraf da anlayışlıydı. Yine belirtmek gerekirse, Q klavyede bu sefer alt satırdayız, Z-X-C-V-B-N-M-Ö-Ç. Görüldüğü üzere C-V yan yana. Seyreyleyin gümbürtüyü.



Size yaptığım typo'lar, bu 3'ünün yanında fazlasıyla sönük kalıyor, demiştim.
Neyse ben yine de kendimden umutluyum, daha bombaları için çalışmalarımı sürdüreceğim sdfghjk.


Viva TYPO !!!


Typo: Yazım hatası

11 Şubat 2011 Cuma

Ben Varım

5 seneye yaklaşıyor gurbet ellerde yaşıyorum. Hayatımın dikkate değer bir oranına tekabül eden bu süre zarfında bilinçli ya da bilinçsiz, isteyerek ya da farkında olmadan birçok değişiklik geçirdim, birçok eski adetten vazgeçtim, birçok acayip alışkanlık kazandım. Kazanılmış ya da vazgeçilmişlerden hiçbirisinin tasası, yasını tutmadığım gibi, hiçbirisinin de varlığına ya da yokluğuna sevinmiyorum, coşmuyorum. Hayat ve gereksinimleri ne ise ayak uyduracağım.

Lakin ne zaman gurbetten memlekete dönüyorum, ne zaman Almanya'da yabancı, memlekette Alamancı konumuna geçiyorum o zaman bir bir fitil fitil burnumdan geliyor alışkanlıklarım. İşte bu başlık altına gireceğim entry böylesi bir alışkanlık değişiminin öyküsüdür.

Yurtdışına giden, yaşamak zorunda kalanlarımız bileceklerdir: Yurtdışında taharet borusu, musluğu gibi işlevselliği göte ferahlık kazandıran utulitiler yoktur. Bu neredeyse yurtdışında büyük abdeste çıktığımız anda dikkatimizi çeken, kültür şokunun büzüğümüzdeki izdüşümüne denk bir haldir. Yurdundışında götünü kuru kuruya kağıda silen herkes şu veya bu şekilde ecnebiye küfür etmek, versay tuvaletinde dahi tuvalet olmadığını anımasamak, gavurun tuvalet kavramını bilmediği, roblarının içine sıçtıkları için parfümü keşfettiklerini öne sürmek gibi muhafazakar bir spektrumdan köktenci bir ruh haline kadar birçok hissiyatı tetikler, canlandırır. Lakin yurtdışına giden, gidip de yaşayan, dikkate değer bir süre geçiren birisi icin memişhane ile ilgili beklentileri tersine işleten bir hal de vardır.

Yurtdışında geçirdiğim ilk yılın kışında (sözlükten de aratılarak takip edilebilir eylül 2000- mayıs 2001 arası) dönem tatilini bahane ederek sevdiklerime kavuşmuştum. Bu dönüşümde eşe dosta ayrıntısıyla yurtdışında tuvaletlerde taharet borusu olmadığından, götü kuru kuruya kağıda silmenin iğrençliğinden, götünü kuru kuruya kağıda silmiş insanlarin servis ettiği yemekleri yemenin tiksintisinden bahsetmiştim. Gelişim şerefine gittiğimiz bir kebabçıda verdiğim bu sempozyum sırasında bir gaz yediğim 2 porsiyon karisik ızgaranın, mezenin, acılı ezmenin, 2 litreye yakin ayranın da hatrına o gece tuvalette uzunca bir süre geçirmem uygun düşmüştü.

Evet, götümü Vitra-Artema ortak yapımı seramiğe koyduğumda anlamıştım ki: Bizim tuvaletimiz, bizim tuvalet adabimiz gibisi yoktur.

İşte karşıda duran sepet içinde Aktuel, Tempo, Conan'ın eski sayıları, işte hemen yanında çamaşır makinemiz ve üzerinde sıkıldıkça okuduğum deterjan ve yumuşatıcılar, işte yerler: fayans, karo, köşelerde bordur gibi gormeye alışık olduğum vazgeçilmezler, işte tuvalet kapısı ve kapının üzerinde buzlu cam, buzlu camın üzerinde bornozlar, havlular, ve işte sağ elimin hemen arkasında istediğim an uzanabileceğim taharet borusu musluğunu siyah vanasi.

Derin bir ruh huzuru ile dizlerime serdigim dergiden son 3 ay içerisinde olup biten magazin hadiselerini takip ediyorum. Hande Ataizi kimle basılmış, Hülya çocuk mu aldırmış, Burak Kut yeni kasediyle eski popularitesini yakalayacak mi? derken çat diye dünyam kararıyor. Hayır, Burak Kut'un yeni kasetinden yana bir yıkım yaşamıyorum, kelimenin tam anlamıyla dünyam kararıyor.

İlk tepkim şudur: Elektrikler mi kesildi? Lakin buzlu camın ardından bakıyorum, mutfak tarafından içeriye ışık giriyor. Banyonun sigortasi mi attı? Hayır, şofbenin ışığı yanıyor. E ne oldu? Kim, nasıl benim tuvalet ışığını kapatabilir ki?

O an gerçekten, tırnaklarımın ucuna kadar idrak ediyorum: Türkiye'deyim ve Türkiye'de banyoların elektrik düğmeleri banyonun dışıda olur. Öylesine sinirleniyor, öylesine bocalıyorum ki senelerin süzgecinden geçmiş en standard, en kısa yoldan sonuca ulaşan ünlemi bile söyleyemiyorum. Diyorum ki:

- Ne oluyo yaaa?

Kimse ses vermiyor. Vergisini veren bir Amerikan vatandaşi gibi daha da sesimi yükseltiyor, fayanslarda yankılanacak şekilde bağırıyorum:

- Yeaaa kim ışığı söndürdü yeaaa?

Tıkır tıkır tıkır ayak sesleri geliyor.

- Ne var ulan eşoğlueşek!!!!!!!? Ne bağırıyosun?
- Baba sen mi ışığı söndürdün?
- Evet?!! Ne var hayvan herif? Ne bağırıyorsun?
- İçeride ben vardım!?
- Ben nereden bilicem?!! Öküz!
- E ama sormadın ki?
- Yok yaaaa? İçerdeyim baba dersin, ben varım dersin açarız. Amerika'ya yolluyoruz, adam olmuyorsun, öküz olup dönüyorsun.

Babam haklı. Böylesi bir durumda akıllı, aile terbiyesi almış bir Türk gencinin ilk tepkisi "Ben varım" olmalıdır. Bu durumda ışığı söndüren ebeveyn "ha, pardon" demeye tenezzül ederse eder, "O kadar saattir içeride ne yapıyorsun?" diyecekse der, neticede ışığı açar, yoluna devam eder.

Oysa ki ben 3 ay içerisinde öyle bir şımarmışım, öyle bir yoldan çıkmışım ki bu basit, ananevi lafı dahi unutmuşum. Vay bana vaylar bana.

Amerika'da kaldığım şu süre zarfında henüz elektrik düğmesi banyonun dışına denk gelen, Türkiye'de ise kimi oteller dışında içine denk düşmüş bir haneye girmedim. Lakin geçen sene yazın şans eseri Şile'de bir arkadaşın müstakil evine gittim. Banyoya girmeden önce kapının dışında elektrik düğmesi aradım, bulamadım. Böyle koridorun dibine yurudum onu açıyorum olmuyor, diğerini deniyorum, beceremedim. Çok üstelemedim, helaya girdim, karanlıkta işimi görmeye koyuldum. İşin ortasında önce buzlu camda bir surat belirdi, sonra tıngır tıngır kapı zorlandı. Karanlıktan aydınlığa bağırdım:

"Ben varım!"

Arkadaşım dedi ki;

- Ha sen mi vardın? Işık bozuk mu?
- Yok, ışığı bulamadım. Sen açar mısın?
- Nasıl açayım, ışık içeride.

Tarif ettiği yerden ışığı açtım. İşimi gördüm, çıktım. Sonra utancımı yendiğim bir anda arkadaşıma sordum:

- Sizin bu banyonun ışığı neden içeride?
- Sorma ya, bizim evin mutaaayidi laz. Herif her bir boku tersten yapmış. Bizim bu bloktaki bütün evlerin banyolarının ışıkları içeride.

Lan? Türkiye'de böylesi bir uygulamayı ancak laz bir mutaaayit akıl ediyorsa, bu Amerika'da ve muasir medeniyetler diyarinda mevzunun da ters olduğunun bir delili midir? Böylesi bir anda düşündüm, irdeledim. Işığın kontrolünün içeride ya da dışarıda olması ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor.

Işığın kontrolünün içeride olması öncelikle birey toplumu olan Amerika ve batı medeniyetlerinde dikkat çekmiyor. Cezalandırmak gayesi ile dahi çocuğunu banyoya kilitlemeyen (hatırlayalım oda cezası diye bir şey vardır) ebeveynin yaşama alanı olan batı medeniyetlerinde bir kişinin ne olursa olsun sıçarken karanlıkta ya da aydınlıkta olma hakkı kendisinde görünüyor. Oysa ki doğu toplumunun etkilerini sürdüren Türkiye'de birey ancak ataerkil aile yapısı içerisinde varlığı onanırsa vardır. yani helaya giren bir kisi ic ozgurlugune sahipse de, dis iliskilerinde evin reisine tabiidir. Evin reisi ışığı kesmek isterse, keser. Açmak isterse açar. Helada kalma süresine sınırlama getirmek maksadıyla düzenleyici ve kısıtlayıcı tedbirler almak konusunda yetkili merciidir. Oysa ki batı medeniyetlerinde böylesi bir ayrıcalık evin reisi de olsa ebeveyne tanınmaz, çocuk ortak mülkiyet sahası üzerinde en az ebeveyn kadar iktidar ve hak sahibidir.

Uygulamada bakıldığında: Türk aile yapısı içerisinde evin reisi sıfatında olan ebeveyn uzun süre açık gördüğü bir banyo ışığına müdahale hakkına sahiptir. Bu hem ekonomik anlamda bir uyarı ve nota niteliğindedir, hem de mevcut iktidarın bir gövde gösterisidir. İktidar sahibi ebeveyn banyo ışığını kapattıktan sonra karanlıkta duyduğu :

"Ben varım" 'a cevaben, ışığı açarken, şunu demek ister:

"Sen varsin, ama ancak ve ancak benim sayemde varsın. Fırt dedin taşşaklarımdan fırladın, cırt dedin karnımdan çıktın! Ona göre. Şak ışığı kaparım, sen var olmazsın. Bu kadar kolay! "

Bu yüzdendir ki sanırım feodal yapı, sömürü düzeni Türkiye'de sona ermeyecektir, ezilen kesim en doğal ihtiyaçlarını karşılarken dahi "efendi"sine ancak karanlıkta "ben varım" diyebilecek, ancak karanlıkta bir çığlık haline gelince, lütfen varlığı tanınacaktir. Işık düğmeleri, elektrik anahtarları daima helanın dışında kalacaktır.

(otisabi, 21.08.2004 07:18 ~ 07:51)



Tuvalete her girdiğimde aklıma gelen bu entry, sizlerin de aklına gelsin istedim.