1 Kasım 2009 Pazar

Şarkılarımızı Yalnız Bırakın

Geçen ay Seda Sayan’ın sunduğu Susma isimli programda, stüdyoda yer alan özel dedektifin kabul etmemesine rağmen adını anmak bile istemediğim şahsın işlediği o korkunç cinayet satanizme bağlandı. Metal konserlerinin gösterildiği ve kim oldukları belli olmayan kiralık aktörlerin metal’i hedef gösteren demeçlerinin verildiği bir VTR de hazırlanmıştı. Bu cinayette bir müzik türünü ya da satanizm gibi marjinal bir inancı çağrıştıracak en ufak bir şey olmadığı halde bu VTR’yi döndürüp döndürüp durdular. Aynı günlerde Kanal 1’de “Kelime Oyunu” isimli bir yarışma... Soru şu: “Uzun saç ve siyah tişörtle özdeşleştirilen mistik inanç nedir?”. Yanıt ise: “Satanizm”! Güya yarışmacıların Türkçe bilgisini sınayan, bilimsel olduğunu iddia eden yarışmada sorulan bu soru bile medyanın halkımız üzerinde nasıl bir önyargı yarattığının bir kanıtı gibi.

Bu önyargıyı 1998’de inşa etmeye başladılar. Alman Lisesi’nde okuyan iki genç intihar etmiş, intihar etmeden önce de duvara “We Don’t Belong Here” yazmışlardı. Bu mısralar satanizmle uzaktan yakından alakası olmayan alternatif rock grubu Radiohead’in çaresiz bir aşkı anlattığı ‘Creep’ şarkısına aitti. Gençleri intihara sürükleyen şey müzik olamazdı, üstelik dinledikleri müzik de heavy metal değildi ama basın bu olaydan yola çıkarak suni bir “öcü” yaratmaya niyetlenmişti bir kere. Kurdukları korku imparatorluğu ne kadar ürkütücü olursa, o kadar rant elde edebilirlerdi. O yüzden genç yaşta birlikte hayatlarını sona erdiren iki gencin dramını anlamayı denemediler bile. Bu bir aşk intiharı olabilirdi, bu Türkiye’deki eğitim sisteminin gençler üzerinde yarattığı baskıdan kaynaklanıyor olabilirdi ama bunlar hiçbir zaman araştırılmadı. Bunun yerine “satanizm ve heavy metal” diye garip bir ikili yaratıp onun üzerinden tirajlarına tiraj, ratinglerine rating kattılar. Onlar açısından her şey iyiydi, yeni bir kaynak bulmuşlardı ve bunu sonuna kadar sömürmeye hazırdılar.

1998 ile 1999 arasında bir sene boyunca sürekli yalan dolan haberlerle medya “satanizm”i popüler bir meta haline getirdi. Kedilerin kesildiği, 3. sınıf Hollywood filmlerinden apartma ayinlerin yapıldığı, yurtdışındaki sözlük karşılığıyla çelişen grotesk bir “şey” uydurmuşlardı. Gizliden gizliye yapılan bu satanizm reklamı bir sene sonra 1999’de korkunç bir cinayetle meyvesini verdi. Derken üçüncü dünya ülkelerinde bile görülmeyen, ortaçağdaki cadı avlarına benzeyen, hatta toplu olduğu düşünülürse ondan daha barbarca bir hal alan “av sezonu” başladı. İnsanlar sadece siyah tişörtlü ve uzun saçlı olduklarından dolayı tutuklandılar, gecelerce nezarette alıkoyuldular. Ana haber bültenlerinde, haber programlarında, kısacası her yerde “uzun saçlılar satanisttir” önyargısını körükleyecek yayınlar yapıldı, hem de hiç beklemediğimiz demokrat ve aydın televizyon adamları tarafından! Rating ve tiraj onların da gözlerini kör etmişti. O günden beri de ara ara bu konuyu temcit pilavı gibi önümüze sunmaya devam ediyorlar.

Hepimizin üzülerek takip ettiği bu olayların bu müzikle, bu müziğin içerdiği herhangi bir fikirle örtüşmediğini az biraz kitap okumuş, az biraz genel kültür edinmiş herkesin çok iyi bildiğini düşünüyoruz. Filmlerdeki, şarkılardaki, kitaplardaki şeytanların, canavarların, vampirlerin kimseye zararı olmadığını herkes bilir. Esas kötüler para için, güç için, rating ve tiraj için bu hayattaki en güzel şeyi, müziği ve sanatı suçlayanlardır. Onlar özgürlüğünüzü, hayal gücünüzü, düşüncelerinizi çalar, elde ettikleri ganimetten kendilerine servet yaparlar. Artık buna bir dur demek lazım. Şarkılarımızda “şeytan”ı arayacağınıza kafanızı kaldırıp etrafınıza bakın. Şeytani bir şey arıyorsanız daha fazla kâr yapmak için eksik çimento kullanıp binlerce insanımızın ölümüne yol açan, dere yatağına imar planı yapan, halkı felakete karşı uyarmayan, sel felaketi geliyorum derken işçilerini malzeme taşıma amacıyla kullanılan araçların bagajına tıkan zihniyette arayın biraz da… Şarkılarımızı yalnız bırakın…



~Doğu Yücel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder